Zen ve Satori

 

Erich Fromm’un Psikanaliz ve Zen Budizm kitabını okurken işaretlediğim birkaç pasajı aşağıda.

Erich Fromm’un Psikanaliz ve Zen Budizm kitabını okurken işaretlediğim birkaç pasajı aşağıda.

Zen Nedir?

Zen, kişinin varlığının doğasını kavrama sanatıdır; cesaretten özgürlüğe giden yoldur; doğal enerjilerimizi serbest bırakır, delirmemizi veya sakat kalmamızı önler; mutluluk ve sevme yeteneklerimizi dışa vurmaya zorlar.

Zen’in nihai amacı, satori denen aydınlanma deneyimidir. Dr. Suzuki, bu derslerinde ve diğer yazılarında, verilebilecek en fazla tarifi vermiştir. Bu yorumlarda, Batılı okur ve özellikle de psikolog için özel önem taşıyan bazı yönleri vurgulamak istiyorum. Satori, anormal bir ruh hali değildir; gerçekliğin yok olduğu bir trans hali de değildir. Bazı dini tezahüratlarda görüldüğü gibi narsist bir ruh hali değildir. “Aksine son derece normal bir ruh halidir…” Jōshū’nün belirttiği gibi,

“Zen, gündelik düşünce tarzınızdır, kapının içeri mi dışarı mı açıldığı, tamamen menteşenin ayarlanmasına bağlıdır.” Satori’nin, onu deneyimleyen kişi üzerinde özel bir etkisi vardır. “Bütün zihinsel faaliyetleriniz artık, çok daha doyurucu, daha huzurlu, daha önce yaşadıklarınızdan çok daha mutluluk dolu farklı bir akortta işleyecektir. Yaşamın tonu değişecektir. Zen’e sahip olunduğunda yenileyici bir şey gelir. Bahar çiçekleri daha güzel görünür, deli çay daha serin ve şeffaf akar.”

Satori’nin, Dr. Suzuki’nin yukarıda alıntılanan pasajda tasvir ettiği esenlik halinin gerçek anlamda yerine getirilmesi olduğu gayet açık. Aydınlanmayı, psikolojik terimlerle ifade etmeye çalışsaydık bunun, kişinin tamamen kendi içindeki ve dışındaki gerçekliğe döndüğü, gerçekliğin tamamen farkında olup onu tamamen kavradığı bir hal olduğunu söylerdim.

Satori, Aydınlanma Deneyimi ve Psikanaliz

Zen’de, satori’nin nihai ve belirleyici basamak olduğu aydınlanmanın birçok evresi vardır. Fakat anladığım kadarıyla, satori yönündeki deneyimlere, satori’ye hiç erişilmemişse bile değer verilmektedir. Dr. Suzuki bir keresinde, bu durumu şu şekilde örneklemişti: Eğer mutlak karanlık içindeki odaya bir mum getirilirse, karanlık kaybolur ve ışık vardır. Odaya on, yüz ya da bin mum daha eklenirse oda giderek aydınlanır. Fakat yine de belirleyici değişiklik, karanlığa nüfuz eden ilk mum neden olmuştur.2

Analiz sürecinde ne olur? Kişi, bilinçli olarak alçakgönüllü, cesur ve sevgi dolu olduğuna inanırken ilk defa kibirli, korkmuş ve nefret dolu olduğunu hisseder. Yeni içgörüsü onu incitebilir ama bir kapıyı da açar; kendi içinde bastırdığı şeyleri başkalarına yansıtmayı bırakmasını sağlar. İlerler; içindeki bebeği, çocuğu, yetişkini, suçluyu, deliyi, azizi, sanatçıyı, erkeği ve dişiyi yaşar; insanlıkla, evrensel insanla daha derinden ilişki kurar. Daha az şeyi bastırır, daha özgürdür, daha az yansıtır, daha az düşünme ihtiyacı duyar; o zaman, ilk defa renkleri nasıl gördüğünü, topun yuvarlanışını nasıl gördüğünü, şimdiye kadar müziği sadece dinlemişken kulaklarının birden müziğe nasıl tamamen açıldığını deneyimler. Diğerleriyle tek olduğunu hissederken kendi kişisel ayrı egosunun, tutunulacak, geliştirilecek, kurtarılacak bir şey olduğu yanılsamasını bir parça görebilir. Yaşamın cevabını kendisi olarak, kendisi haline gelerek aramak yerine kendisine sahip olarak aramanın beyhudeliğini yaşar. Tüm bunlar, hiçbir düşünsel içeriği olmayan beklenmedik, ani deneyimlerdir; yine de sonrasında kişi kendini daha özgür, daha güçlü, öncekinden daha az kaygılı hisseder.